26 Haziran 2011 Pazar

Ernest Hemingway ile güreşmek


Topu taça atmış, hayatlarının son bölümünde huzuru arayan insanların hikayesidir 1993 yılı yapımı''Wrestling Ernest Hemingwa''
Yaşlı insanların hayatları genelde gerçeküstü bir dünyada ve masal tadında, mutlu sonla anlatılır,Jack Lemon-Walter Matthau serileri bu tarzın en iyi örnekleridir, aslında mutlu sona yer yoktur hayatın o bölümünde, huzur bile olsa gerçek apaçık ortadadır.

İşte bu yüzden ''Wrestling Ernest Hemingwa'' önemlidir. Yaşlı insanların hayatlarını, hiçbir abartıya yer vermeden olduğu gibi anlatır. Robert Duvvall ve Richard Harris bu iki usta filmin ilk dakikasından itibaren sizi yakalıyorlar. Bu ikiliye Shirley Maclaine ve Sandra Bullock eşlik ediyor.

Frank emekli İrlandalı bir balıkçı, Walter ise Kubalı emekli bir berberdir ve parkta başlayan dostlukları, Frank'in 1930 lu yıllard Küba'da Ernest Hemingway ile güreştiğini anlatması ile vazgeçilmez hale gelir.

Bu güreş tüm filme ve seneryoya, seyirciyi hiç rahatsız etmeden hakim olur. Korkularını, takıntılarını, sevinçlerini, kibirlerini paylaşırlar, balık sahnesi, bisiklete binme sahneleri, Walter'ın Elenie'ye olan aşkı... hayata karşı ayakta durmaya çalışan yaşlı insanların zaferlerini net bir şekilde anlatır. Ağar geçen zaman, uzun öğlen uykuları, devamlı esen bir rüzgar... yazın ilk günleri bana hep bu fimi hatırlatır.


Frank: She's got a great backyard.
Walter: I don't know. I've never been to her house.
Frank: She's got a great ass.

20 Haziran 2011 Pazartesi

Kronik Tutkular....



Resim herşeyi anlatıyor ne yazabiliriz ki...

Bugün televizyonlarda, dizilerde göz gözü görmezken, feodalite, silah, tecavüz, küfür, hırsızlık başroldeyken, ben koç Reeves'in biten NBA kariyeri için en az onun kadar üzülüyordum. Ve kenar mahalledeki Carver Lisesinde, hayatte kaybetmek olan kaderlerini değiştirmeye çalışan oyuncularıyla birlikte en az onun kadar onur mücadelesi veriyordum.

Coolidge'in babasız, annesiyle kenar mahallede bir siyah olarak sürdürdüğü yaşam mücadelesini, tek çıkış yolunun basket olduğunu ve ona duyduğu saygının kendine duyduğu saygı olduğu bugün bile çok net hafızamda.

Jackson'un öldüğü bölümün, hayatımda ilk defa Televizyonda seyrettiğim bir programdan etkilenerek ağladığım an olduğunu hatırlıyorum.

Ya Güney Amerika asıllı beyaz Salami'nin, tarih hocasıyla olan yasak aşkı...Tüm okulda rezil olmuşlardı ama aşktı ve aşka saygı duymak insan olmanın ilk kurallarından biriydi, Beyaz Gölge öğretmişti.

Koç Reeves'in hiç bir oyuncusunun kellesini vermemesi, Sporun bokun içinde bile olsa, uyuşturucuya, üvey babaya, aldatan sevgiliye, alkole, tüm acılara karşı tek çare olduğunu öğrenmek, Eyalet Finali Bölümü ve daha bir çok şey bir jenerasyonun hayat hakkında öğrendiği ilk derslerdi...

Ya duş sahneleri, Twist and Shout, My Gir, We are Famil, Mrs Robinson....

İlk bölüm; tüm oyuncular siyah ve arıza, beyaz adam gelir;

Coach Reeves: I will be covering you protecting everytime everywhere
Thorpe: Like a white shadow??

Dünyayı değiştiren anlar III; Demir Layd'nin vedası...





Tarih 28 Kasım 1990, Soğuk Savaşın son aktörlerinden,’’Demir Lady’’ lakaplı Margaret Thatcher, Muhafazakar Parti ve Başbakanlık görevlerinden istifa ediyor ve son kez Downing Street’den geçiyor.
Britanya ve Dünya için bir dönem kapanıyor. Gerilime ve kutuplaşmaya dayalı siyaset, arz yanlı para ve maliye politikaları, meşhur madenciler grevi, Falkland Adaları Savaşı, tarihin en büyük işsizlik rakamları, meşhur ‘’Toplum diye bir şey yoktur, birey vardı’’ sözü, Soğuk Savaş, Libya ve Irak operasyonları, giderek büyüyen ve kanlı hale gelen İRA sorunu, polisin halka karşı insan hakları ihlalleri…. Hepsi artık geride kaldı.

Dünya değişiyor, kutuplaşma kalkıyor, duvarlar yıkılıyor ve yeni aktörler sahneye çıkmaya hazır. Okyanusun öbür tarafında İrlandalı bir Genç Adamın çıkıp Dünyayı değiştirmesine 2, İngiltere’de başka bir genç adamın değişim diyerek ortaya çıkmasına ve tüm dünyayı buna inandırmasına 6 sene var.

Bugün bile Demir Lady İngiliz Halkını ikiye bölmüş durumda. Yaşayan en büyük 100 Britanyalı anketinde 6. sıradayken, en nefret edilen 100 Britanyalı anketinde ise 3. sırada. Tüm anketlerde hala İngilizlerin yarısı ona taparken, diğer yarısı ise nefret ediyor.

Anketler veya halk ne derse desin, liderleri yaşadıkları dönem içinde tarih değerlendiriyor ve hak ettikleri yere oturtuyor. Onu ve yaptıklarını da tarih yargılayacak.
Ama zerafet ve gurur bambaşka bir şey. Siyaset gibi kirli, karanlık bir deliğin içinde bile parlıyor.

1990 Kasım ayında Avrupa Birliği ile entegrasyon Muhafazakar Partiyi ideolojik olarak ikiye böldü. Thatcher güç kaybetmeye başladı, rakibi Michael Heseltine kendisine meydan okudu ve seçimlere gidildi. Heseltine seçimleri 2. Tura taşımayı başardı, Thatcher büyük olasılıkla kazanacağı 2. Tur seçimlerine katılmadı, partisinin güç kaybetmemesi ve bölünmemesi için istifa ettiğini açıkladı.
Bugün Modern Siyaset Tarihinin en inatçı, sert ve geri adım atmayan liderlerinden biri olan Margaret Thatcher, Kraliyet tarafından Baroness ve Garter Örgüt Üyeliği (En Yüksek Şovalyelik Örgütü) ile onurlandırılmışsa, kendisini yargılayacak olan o tarihe de bazı notlar da düşmüştür.

Biz son olarak gene kendi bildiğimiz köyden bu döneme bakalım. İngiltere’nin Demir Ladyli yıllarını, artan muhafazakarlığı, milliyetçiliği, toplumun yok sayılan bir bölümünü en net biçimde anlatan 2006 yılı yapımı ‘’This is England’’ filmini önerelim ve susalım.